24 Temmuz 2009 Cuma

YAZILAR-7-

“KÜLTÜREL YOZLAŞMA VE SANATÇI ETİĞİ” İSİMLİ ATÜK SÖYLEŞİSİNDE

30 MAYIS 2004 TARİHİNDE YAPILAN KONUŞMA METNİ...

“Buradaki düşünceler, varolan akıntıya dur demeye çalışan azınlık içindir.”

“ sen bakma denizin durgunluğuna, derya dediğin uyur,uyur, uyanır.. ”diyor Şeyh Bedreddin..

Arkadaşlar.....

Türkiye aldı başını gidiyor…

Ama nereye olduğu belli değil.Yaşanan rezil süreci anlatmanın bir mantığı yok..Herkes biliyor ve yaşamaya devam ediyor..Asıl acı bu..Çünkü seyirci kalıyor,seçtiğini sanıyor ve alkışlıyor..En temiz ağızlarda dahi pop star konuşuluyor…Artık yeni kazanma ve ezme amaçlı programlar çıkarılıyor…İnsanlar buna alet ediliyor..alet oluyor…

Tüm bu olanlar bilinçli yapılıyor…Hayat bu denilerek geçilip gidilmeye çalışılıyor..ama gidilemiyor…70 milyon civarında insanın yüzde yetmişi-sekseni insani ekonomik değerlerin altında yaşıyor…Ve bunun bilincine varıp ayağa kalkmasın, isyan etmesin diye ona pop star vb.. seyrettiriliyor…Şairin dediği gibi.. “çünkü onu düşünmeye alıştırmadılar….”

“ben evleniyorum” diye programlar yapıp insani sevgi, aşk, beraberlik düşüncesine darbe vuruyorlar, bunlara genç insanları alet ediyorlar..İnsana ihanet ediyorlar…Bu ihanet sürecinin kanalları programların telifini değiş tokuş ediyorlar, sistemi yeniden üretmenin yollarında oyunlar oynuyorlar.. Para kazanmanın vahşi tavrıyla işler yürürken; cahilleştirilmiş, yoksullaştırılmış ve özne olduğu unutturulmuş insanlığı vaatler ve reklamlarıyla kandırarak paranın saltanatını idame ettirmeye devam ediyorlar….

Sistem istediğini yapıyor..düşünmeyen, sorgulamayan, karşı durmayanları oluşturuyor..Acı ki bunları yaparken aktörleri, aktrisleri, müzisyenleri, ressamları, sinemacıları kullanıyor…

Starlar neden çıkıyor, çıkartılıyor? 15-16 yaşlarındaki kız çocukları neden vamp kadınlar haline getiriliyor..popüler kimlikler neden insanlığın zavallılığı ile yüceltiliyorlar….?

İşte tüm bunların yanıtı insansızlaştırılmış, etik değerlerini kaybetmiş, sevmeyi unutmuş toplumda yatıyor…acıyla yatıyor…

Altı büyük sanat dalından sonra sinema,bize teknoloji ve insanlığın yeni ufuklarını getirmişti…olumsuz yönleri vardı ama insanlığın ilerlemesi konusunda tartışma götürmez bir yere sahipti…Keza televizyon da almış başını yürümüştü…Ancak, ahlaki olarak insanlığın toplumsal hizmetine sunulması gereken bu aygıt ; onun manipüle edilmesine, mal alım-satım aracı olarak kullanılmasına ve ahmaklaştırılmasına hizmet etti…Yakışıklı adamlar ve güzel kadınlar hayatımızı fethetmek için aptal kutusundan bize seslendiler..Kullanıldıklarını bilerek yada bilmeyerek….

Burada bir tartışma gündemi oluşturulmaya çalışılıyor..Diplomalı cahillerin bizi uyutması üzerine..Bunun yanlışlığı üzerinde durmak bile istemiyorum..İşin varlık nedenini tartışmak varken cukkayı kimin alması gerektiğini tartışmayı anlamlı bulmuyorum…

Rolün nedeni uyutulmadır, uyutmadır…Düşündürtmemek ve insanlık yerine kediliği, kaplumbağalığı dayatma işidir bu..Hayvanların insandan ayrımı hep tartışılagelen bir konudur…

Onlarda yer,sevişir,uyur…İşte buradaki farkı anlamasın yoksul kitleler, ezilen dünya, lanetlenmiş çoğunluk….Postmodernizm budur…Dert budur..iyi tahlil edilmelidir…

Star sisteminin insani boyutu yoktur..İnsanlık adına değildir…Kişileri öne çıkarırken sistemin sürekliliğini sağlamak, onu yeniden ve yeniden üretmektir temel amaç..İnsanın “özne” olmaması düşüncesinin temel koşuludur ve bunun için kullanılmaktadır…Acıdır..ama tahlil edilmelidir….

Yaşadığımız süreçte işin temelini-aslını unutup, dönemden-yaşanılandan pay alma yarışı hayata geçmiştir…”Ne için yaşıyorum?” sorusu yerine “daha çok nasıl kazanırım?” sorusu hakimdir.Aman mektepli oyuncular olsun düşüncesi ise bu bilgisiz bilgi hegemonyasının iş yaratma ve kazanma mantığının sonucu hayata geçirilmek istenmektedir…Sistemin ekmeğine yağ sürmenin yeni adının bu olduğu maalesef görülmemektedir yada bilinçli bir kurguya alet olunmaktadır…Cehaletin daniskasıdır..söylenecek söz bulunamamaktadır…

Mankenler oyuncu olamaz! Vb ..türünden ahlaklı olmaya çalışan ama temeli unutup mektepli hegamonyasını idame ettiren bir anlayış dayatılmak istenmektedir..(mektepli olduğumun dinleyiciler tarafından bilinmesini isterim…) Ayrıca konserve eğitim veren okulların vehameti başka bir söyleşinin konusudur, girmeyi uygun bulmuyorum…Sadece konserve ne demek düşünürsek yeterlidir....

“sanatçı ışığı alnında ilk hissedendir” gibi veciz bir söz var…Burada sanatçı yerine yalancı, riyakar, ahmak, uşak gibi kelimeler kullanmak mümkündür…Sistemi yeniden üretmek için sanat yapmak ışığı alnında hissetmek ise, burjuvazinin kucağına oturmakta eşdeğer bir ışığı hissetme işidir…Yaşanan süreçte günü kurtarıp konforlu bir hayatı yakalamayı belki sağlar ama genç kızların bilerek yada bilmeyerek fahişeleştirildiği, onurların ayaklar altına alındığı, zorla sanal yaşamlara sürünüldüğü ve insansızlaşıldığı gerçeğini ortadan kaldırmaz..

Sanatçının bir bedevi tavrıyla yaşaması gerçeğine inanıyorum..Dünyayı güzelleştiren, insanlığa gerçekten yol gösteren, insanı ve insani değerleri her şeyin üzerinde tutan…

Reklamlara ve dizi kültürüne gelince….

Varolan sürece net bakmak gerekir…Diziler oyuncu arkadaşlarımızın ekonomik çıkarı gibi görünmektedir..Halbuki tiyatro sanatının maalesef ölmeye yüz tuttuğu bir süreçle karşı karşıyayız.Teknolojinin şimdiye değin insanlık yararına kullanıldığı ve televizyonunda bunun ürünü olduğu safsatalarına elbette inanmıyoruz..Anadoludaki üç bin yıllık tiyatro kültürünün neden yok edilmeye başlandığını iyi araştırmak gerekir..Televizyon olmasın gibi bir söz söylemiyoruz…Sadece yaptığımız işin etiğinin iyi değerlendirilmesi gereğini vurgulamaya çalışıyoruz…Reklamsa başlı başına bir olgudur..Daha öncede söylediğim gibi; estetik değerlerini mal satmanın bir aracı olarak kullanmak, kısa yoldan para kazanmak, büyük firmaların, holdinglerin uşağı olmak sanatçının işi değildir..olmamalıdır…

Her mesleğin olmazsa olmazları vardır…

Gazeteci yalan haber yazmamalıdır…Doktor işkence görmüş birine görmemiş diyemez...Mimar sağlam olmayan bir binaya sağlam raporu veremez vb..

İşte tiyatrocu da reklamda oynayamaz..Oynuyor biliyoruz…

Ama oynamamalıdır diyoruz..Oyuncu tezgahtar değildir…(tezgahtarları aşağılamadığımız bilinsin..Her sözden bir şey çıkaranlara karşı hazırlıklı olduğumuz da bilinsin.) Herhangi bir kapitalist daha fazla kazansın diye onun uşaklığını kıytırık paralar karşılığında yapamaz oyuncu…yapmamalıdır…Burada önemli olan maddi meblağ değildir…

Kimlerin (maalesef kimlerin hem de) nerelerde hangi reklamlarda oynayarak oyuncu etiğimizi sarstığını görmekteyiz..umudumuz kırılmaktadır…Ama umudun kırıldığı yerlerde yeni umutlar vardır ve biz onları görmeyi öğrendik…bu düzen böyle gitmeyecektir…

Sanatçı diyeceği olandır…Estetik kaygısı olandır ve asıl önemlisi bunu insanlık yararına yapmak durumunda olandır...Yaşadığı çağla derdi olmak,onu dönüştürüp değiştirmeye çalışmak olmalıdır işi…Dünyanın ve insanlığın yarınını düşünmeden nasıl estetik kaygılar duyulabilirki..? Ekolojiyi düşünmeden, sosyal kaygılar gütmeden, eşitlik düşüncesi olmadan nasıl mesajlar verilebilirki? Yoksullukla ve özgürlük düşmanlarıyla savaşmadan nasıl insani düşünülebilinirki?

Şimdi artık bilmek yetmiyor....İnsan için değiştirmek gerekiyor...Çaba gerekiyor..Gerekirse bedel ödemek gerekiyor...

Daha sanat dolu bir dünya için , özgürlük , eşitlik ve etik değerlerini koruyacak insanlık için, varolan kampanyalara destek için, yerlerde sürünen tiyatrocu-sanatçı etiğine bir tutunacak dal olmak için , TİYATRO için , şimdilik bir başlangıç öneriyoruz....

BOYKOT...

Boykot emeliyiz diyoruz....

İnsani değerleri ayaklar altına alan televizyon programlarını izlemeyelim...Bu programları yayınlayan medya kuruluşlarını deşifre edip protesto edelim...

Bu programlarda çalışan tiyatro insanlarının oyunlarına gitmeyelim...

Bu programlarda çalışan sanat insanlarının konserlerine gitmeyelim, yayınlarını takip etmeyelim, kasetlerini,cd’lerini almayalım, filmlerini izlemeyelim...

Bu programlara sponsorluk yapan firmalara protesto mektupları yazalım, deşifre edelim, tüketim mallarını reddedelim...

Bu programlara reklam veren kuruluşların ürünlerini almayalım ve alınmaması için çaba gösterelim...

Bu programları kendine haber yaparak rant peşinde koşan basın kuruluşlarının yayınlarını almayalım ve onları basın etiğine davet edelim...

GELİN BUNU HEP BİRLİKTE YAPALIM...

Gücümüzü biliyoruz...Ama burada da bilmek yetmiyor..Çaremiz örgütlü toplum, örgütlü tiyatrodur....Gelin ÖRGÜTLENELİM...

ATÜK bu vesileyle tüm amatör grupları örgütlenmeye davet eder....

Arkadaşlar...

Daha güzel bir dünyayı çocuklarımıza vermek zorundayız…Daha insani ve sanat dolu bir dünyada yaşamak tüm insanların hakkıdır...

“Yaşamınızda ölmeye değer bir şey yoksa onun anlamı nedir?” gibi bir şey söylüyor bir yazar..Tiyatro ölmeye değerdir…inanın…çünkü tiyatro gerçektir..ve gerçek birdir…insandır…

Deryanın uyanma zamanı gelmiştir..

Çünkü çocuklarımız onurlu anne babalar beklemektedir...

Hadi onu uyandıralım...

30 mayıs 2004

Özgür Başkaya………….

Yenimahalle - ANKARA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder