NAZIM HİKMET’İN “SİMAVNA KADISI OĞLU ŞEYH BEDREDDİN DESTANI” ÜZERİNE GENEL BİR BAKIŞ
“Hakikat bizimledir…” Şeyh Bedreddin
Nazım Hikmet’in “Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı” isimli dramatik eseri; 1925 senesinde okuduğu Darülfünun İlahiyat Fakültesi Tarihi Kelam Müderrisi Mehemmed Şerafeddin Efendi’nin 1925 (1341) senesinde Evkafı İslamiye matbaasında basılan “Simavne Kadısı Oğlu Bedreddin” isimli risalesinden etkilenerek düşünmeye başladığı (ki bu düşünce Mehemmed Şerafeddin’in düşüncesiyle zıtlıklar gösterir) 1933’te mahpusken kurgulayarak yazdığı ve 1936’da basılan eseridir.
Şiir ve düz yazı edebi biçimlerinin karmaşık olarak kullanıldığı destanda 14 bölüm vardır. Bu bölümlerde Şeyh Bedreddin’in öğrencileri ( Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal) ile birlikte giriştiği haklı isyan ve savaş sonundaki hazin durum anlatılır.
Bu savaş farklı mekanlarda 1416 -1420 yılları arasında geçer. Yazar, o günlere kurgusal bir yolculuk yapar metninde.
Osmanlı’nın durumunun genel olarak anlatılması ile başlayan destanda, İznik’te sürgündeki Bedreddin’in hakikat uğruna ayaklanmayı başlattığı sözlerle çatışma başlar.
“O ateş ki kalbimin içindedir
Tutuşmuştur
Günden güne artıyor.
Dövülmüş demir olsa dayanmaz buna
Eriyecek yüreğim..
Ben gayrı zuhur ve huruç edeceğim.
Toprak adamları toprağı fethe gideceğiz
Ve kuvveti ilmi sırrı tevhidi gerçeklendirip, biz milletlerin ve mezheplerin kanunlarını
İptal edeceğiz…”
Bedreddin Destanında Nazım Hikmet, Şeyhi ve hareketini, Anadolu da sömürücülere karşı yürütülen önemli bir halk ayaklanması olarak görmektedir. Bedreddin ülkülerinin hala yaşadığını düşünen yazar onun savaşımını enternasyonalist ve sınıf temelli olarak değerlendirmiş ve bir gün Bedreddinlerin zafere ulaşacağına inanmıştır.
“Mübalağa cenk olundu
Aydın’ın Türk köylüleri
Sakızlı Rum gemiciler
Yahudi esnafları
On bin mülhit yoldaşı Börklüce Mustafa’nın
………….”
Dizelerinde olduğu ya da :
“Serbest insan ve esir, partici ve pleb, derebeyi ve toprak kölesi, usta ve çırak, bir kelime ile ezenler ve ezilenler nihayet bulmaz bir zıddiyetle birbirlerine karşı göğüs gererek bazen el altından bazen açıktan açığa fasılasız bir mücadeleyi devam ettirdiler.”
sözleriyle sınıf bilincini ve tek başına kurtuluşun imkansızlığını anlatır. Bu politik tutum yazarın dünya görüşünün ne denli güzel bir şekilde estetize edildiğinin göstergesi olmuştur.
Destanın önemli yönlerinden biri de; Nazım’ın hapishanede tasarladığı bu eserin sonunda bir çok Türkiyelinin Şeyhi öğrendiği ya da araştırmalarını o yöne kaydırdığı gerçeğidir. Tabiri caizse destan, Türkiye solunun büyük bir bölümüne tarihi öğretmektedir.
Kıtlık ve yoksulluğun had safhada olduğu bir dönemin anlatıldığı destanda, tarihin farklı yerlerinde ve zamanlarında eşitlik ve özgürlük uğruna büyük toplumsal hareketlerin her zaman oluşabileceği gerçeğinin de bir göndermesidir. 600 sene önce yaşanan ve “Bu kerre!” mağlup olunan bu yolda, gelecek sefer kazanamayacağımız gibi ön yargılı bir düşünceye karşıdır Nazım Hikmet ve hatta destanı devrim için bir öneri olarak değerlendirmemiz gerektiğini bizlere gösterir.
Bedreddin ve öğrencilerinin hareketiyle şalvarı şaltak Osmanlı Devletine karşı bir ayaklanma başlatılmış, büyük bir köylü hareketinin adımı atılmıştır. Destanda dramatik seçim, toprağı işleyenlerin büyük bir haklılıkla işledikleri toprağa sahip olmak istemelerinde yatar. Üretimin eşit paylaşımını istemektedirler ve tüm bunlar için harekete geçerler. Çatışma kaçınılmazdır. “Bu kerre!” ne olursa olsun, kavganın sonu elbet bir gün emekçiler için de güzel olacaktır.
Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal öğretmenlerinin isteği üzerine Aydın ellerinde ve Karaburun’da Bedreddin’in kelamını söyleyip isyanı başlatınca, zaten bir çıkış arayan yoksul ve zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayan köylünün önemli bir bölümü ayaklanır. Ağalar top yekun kılıçtan geçirilir ve verilir ortaya Hünkar Beyleri’nin tımarı zeameti (destandan).
Bunun üzerine 12 yaşındaki Şehzade Sultan Murad’ı ve vezir Bayezid Paşa’yı ayaklanma bastırılsın diye Osmanlı ordusuyla birlikte yollar Hükmü Hümayun. On bin kişilik mülhit Mustafa ve ordusu Osmanlı ordusuyla karşı karşıya gelir. Bedreddin müritleri savaşı kazanırsa Osmanlı padişahlığı ve onun kokuşmuş rejimi tarihin çöplüğüne girecek, yok kaybederlerse zaten süren sistem kendini güçlendirip yoluna devam edecektir. Savaş gerçekleşir ve maalesef yoldaşlar yenilir. Her yerde her şey de hep beraber diyebilmek isteyenler yenilir. Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zaruri neticesidir bu. Az kalsın yenilecek olan zorbalık bu seferlik de kazanmıştır.
Tüm bunlardan sonra Deli Orman’da ayaklanmaya çalışan Bedreddin’i, Bayezid Paşa’nın adamları kaçırırlar ve Serez’e getirirler. Böylelikle 600 yıl önce eşitlik uğruna, hakikât uğruna verilen bu savaş, tarihin ironileri arasına sıkışarak kaybolur.
Bedreddin kazasker olduğundan adabı erkanıyla işi halletmek isterler ve Mevlâna Haydar isimli bir emir kulu, danişmend kişi, şeriaten kararı verir. Karardan sonra bir rivayete göre Mehmed Çelebi’nin hafif alaylı “Benzini sarı görürüm?” sözlerine Bedreddin “Güneş de batarken sararır.” diye yanıt verir.
Bu destan daha sonraki kuşaklara deneyim ve örnek olarak kültürel birikim sağlamıştır. Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı bir çok toplumsal hareketliliğe öncel olacak ve insanları tarihsel süreç içinde bilinçli ve deneyimli kılacaktır.
Sınıf savaşımlarının temel nedenlerinden birinin, küçük bir azınlık tarafından büyük kitlelere uygulanan “sömürü düzeni” olduğunun, estetik göstergelerinden biridir Şeyh Bedreddin Destanı….
Destandaki yazı dili ve kurgulama tekniği konuyu bize aynı zamanda tiyatro metni olarak da değerlendirme imkanı sağlar. Nitekim destan, çok kereler sahnelenmiştir ve sahnelenecektir.
Şeyh Bedreddin ve gelecek olduğuna inanılan Bedreddinler Anadolu’nun halâ umudu olmaya devam etmektedirler. Yaşamı gibi son sözleri de önemlidir Şeyh’in: “Beni kara toprakta değil hâkikati anlamış insanların yüreklerinde arayın.”
Hakikât erlerine bakarsak yaşamın anlamı ve önemi konusunda pek çok şey öğrenebiliriz:
- Aklın önemi
- Vicdanın insanlığımızdaki yeri
- İnsanlığa hizmetteki görev bilinci
- Gerçek egemenliğin yürekler üzerine kurulan olduğu
- İnsanın yolunun cehaletten hakikâte doğru yürüdüğü
- Kadın erkek eşitliği
- Sevgi ve saygının önemi
- Yaşam sanatı vb. gibi
Bunlar Bedreddin’in ve hakikât erlerinin yolumuzu halâ aydınlattığının temel göstergeleridir. Anadolu topraklarında şu sıralar yaşanan kuraklık, yeni Bedreddinlere ihtiyacın aciliyetinin göstergesidir. Umudu kaybetmemek gerektir. Şeyhimin dediği gibi:
“Sen bakma denizin durgunluğuna, derya dediğin uyur uyur uyanır…”
03. 06. 2007
Özgür BAŞKAYA
Not: Şeyh Bedreddin hareketinden öğrendiklerimiz ve Nazım Hikmet’in “Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı” isimli eser yeniden yazımlarla 2007 – 2008 tiyatro sezonunda Özgür Tiyatro yapımı olarak izleyiciyle buluşacaktır.
Güney dergisinde yayınlanmıştır.
http://www.guneydergisi.com/sayilar/041/41_tanitim.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder