5 Haziran 2020 Cuma

MERHABA TİYATRO-SANAT MUHALEFETİ..

MERHABA TİYATRO-SANAT MUHALEFETİ..
Ne güzel bir söz değil mi MERHABA. Ve ne güzel bir söz MUHALEFET..
Yarin yanağından gayrı her yerde, her şeyde hep beraber diyebilmek için diyordu şeyhim Bedreddin..
Bedreddin’in 600 küsür yıl önce öngördüğü ışıltıları hatırlayarak                             “ Günaydın-Merhaba” demek dünyaya…. Deryanın uyanacağına inanarak….
Kültürel yozlaşma ve dibe vuruş, sanatçı deontolojisi sürecindeki rezalet, velhasıl etiğin ayaklar altına alınması; yeni çıkarılan ve yılların birikimlerinin alet olduğu yandaşlık projesiyle sürmektedir. Bunun en iyi göstergesini ise biz         en yakınımızda tiyatro emekçilerinde, televizyon ve genel olarak sanat alanında görmekteyiz. Ne acı..
Anadolu; Bizansı ve Ankara dükalığını insani edimleriyle altedecek diye düşünmüştüm yıllarca. Artık böyle düşünmek saflık olur.. (Yıllarca böyle düşündüğüm ve onları bu yola sürüklediğim için öğrencilerim beni affetsin.??)
Kıytırık, insanın düşünmesini engellemeye çalışan, ahmaklaşma kültürünün dayatıldığı televizyon programlarında, yıllarca verdikleri emeği yok sayıp, üç kuruş için satan, zavallı demeğe dilin varmadığı, halkın önünde acınacak durumda olan, Niye yaşıyorum? Hayatımın anlamı ne? soruları yerine; Nasıl daha çok kazanırım? diye soran “yeteneklerin” dünyasında, sanatla ilgilenmek artık çok acı vermektedir.
Ağlanacak haldedir Türkiye Tiyatrosu ve versiyonu sayılan-dayatılan yan işler,  meslekler…
Yeni Kültür Bakanlığı yasasını Türkiye Tiyatrosu’na ve onun kazanımlarına vurulmuş bir darbe olarak nitelemeyip, sadece kendi kurumlarını ve sırtlarını pek tutmaya çalışanlar doğru yolda mıdırlar..
Yani şimdilerde bakanlıkla ilişkiyi ayyuka çıkarmak isteyenlerden-çıkaranlardan bahsediyorum. Ne denli doğru yoldasınız…
Farkında mısınız bilmem.. Topyekun kuşatma altındayız…
Özel tiyatroları bitirmek için (bitirmek kapatmak anlamına gelmez, muhalif kimliği yok etmektir bitirmek..) devlet desteği adı altında kandırma amaçlı bir manipülasyon süreci yaşanmaktadır..
Velhasıl ödeneği artırdılar ve buna yardakçı tiyatrolar gözlerini zaten dikmişti..
Amatör Tiyatrolara yardım yok edilmiştir. ( Bu konuyla ilgili özel bir yazı yazacağım.)
Bu arada bilinmesi gerekli ve önemli olduğunu düşündüğüm, tiyatromuzun yani          Özgür Tiyatro’nun devlet desteğinden hiçbir talebi yoktur.
Ancak; desteği “domuzdan kıl koparmak” olarak görmek yerine varlık sebebi olarak yaşayanlar gözler önündedir.. Maalesef gözler önündedir…
Halbuki işine gelirse oynatan işine gelmezse yasaklayan, A kentinde oynatan da T kentinde yasaklayan bir devletle karşı karşıyayız.. Ama kimsenin ağzını açtığı yok.. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşünsel rezaleti devam ediyor..
Nerede sanatçının muhalif kimliği? Nerede alın terine verilen saygı?
Nerede sanatçı etiği….
Muhalefet sanatın-tiyatronun ruhundadır, olmalıdır..
Sanatı politikadan bağımsız tutmaya çalışanlar aslında politika yapmaktadırlar, elbette kendi çıkarları için….
Eskiden “12 eylül öncesine dönmek istemiyoruz.” gibi kalıplaşmış bir cümle vardı..      Herkes “terörize olmuş durumu” istemiyordu aslında. Yoksa muhalif tiyatroyu, sanatı değil..
Şimdi 12 eylül, 12 mart öncesine dönmemiz gerektiğine inanıyorum…
Elbette diyalektiği unutmadan..Sanat için, tiyatro için…
Sanatçı olan, olduğu varsayılan-var saydırılan tiyatro yapıcılarına sesleniyoruz..    “TİTREYİN VE KENDİNİZE GELİN..”
Gelmiyorsanız tarihin çöplüğünde bile yer bulamayacaksınız..                                     Tarih, bilin ki sizleri affetmeyecektir…..
Bize gelince.. Daha çok çalışmalıyız.. Çehov’un 100 küsür yıl önce söylediği gibi. “Bizi çalışmak kurtarır ancak..”
Kişiliğimizi, onurumuzu daha çok ortaya koymalıyız..
Kültürel yozlaşmaya dur demek, tiyatro yapmak kadar önemlidir.. Hatta şu anda, salgın sürecinde, tiyatro yapmaktan da önemlidir.. Zaten yapma koşulumuz da yok ama o ayrı mesele.. Yakında olur nasılsa..!!
Anadolu (hâlâ) inanıyoruz ki Bedreddin’in yolundan yürüyecektir…
1400’lerde can uğruna destek bulan “eşitlik, kardeşlik, adalet” görüşleri kapımızdadır.. İçeri davet etmek zorundayız.. Başka da çaremiz insanlık adına bulunmamaktadır…
Çocuklarımız onurlu anne-babalar, genç tiyatrocular, onurlu abi-ablalar beklemektedir..
Beklentiyi boş çıkarmamak gerekir..
Özgür Tiyatro                                                                                                        adına                                                                                                                    
Özgür Başkaya
10.05.2020

Devletten Beklenti, Tecimsel Kaygılar Dışında Ahmakçadır.

Tiyatro Tiyatro Dergisindeki mülâkatı sizlerle paylaşıyorum.
Dünyayı sarsan korona virüs salgını 11 Mart itibarıyla “resmen” ülkemize de giriş yaparak ekonomiden toplumsal yaşama, politikadan sanata yaşamın tüm alanlarını sarstı. Seyirci ve sahnelenen oyun sayılarının ivmelendiği bir sezonunun bitimine daha aylar varken, salgın nedeniyle birdenbire tiyatrolar kapandı; tiyatrocular da seyircileriyle birlikte evlerine kapanarak ne zaman biteceği bilinmeten bir karabasanın içinde buldular kendilerini…
 
Büyük bölümü prekarya koşullarında (sigortasız, esnek mesai saatleri, yevmiye usulü çalışma, süreksiz ve düşük gelirli işler) yaşayan tiyatro emekçileri, kendi yağında kavrulmaya çalışan özel tiyatrolar, bodrum katlarındaki sahnelerinde bir sonraki oyunlarının bütçesini denkleştirmeye çabalayan  bağımsız tiyatrolar… Oyuncusundan kostümcüsüne, ışıkçısından dekorcusuna kadar binlerce tiyatro emekçisi bu salgınla birlikte çok ciddi ekonomik sorunlarla yüzyüze kaldılar…
Tiyatro… Tiyatro… Dergisi olarak, içinden geçtiğimiz pandemi sürecinde tiyatroların yaşadığı somut, maddi sorunları yansıtmak ve tiyatrocuların bu sorunlar ve çözüm önerileriyle ilgili görüşlerini kamuoyu ile paylaşmak amacıyla Pandemi Sürecinde Tiyatrolar” başlıklı bir söyleşi dizisi başlattık.
Bugünkü konuğumuz Özgür Tiyatro’dan Özgür Başkaya…
Yavuz Pak: Tiyatronuzun ekonomik yapısı koronavirüs salgınından nasıl etkilendi? Sürecin olumsuz etkilerini telafi etmek için neler yapmayı düşünüyorsunuz? Son birkaç sezondur tiyatroda yaşanan nicel büyüme, maddi anlamda tiyatronuzu bu türden olağanüstü süreçlere karşı dayanıklı kılacak kadar etkili oldu mu? Sizce tiyatro emekçileri bu sürecin yaratacağı ekonomik depremden nasıl korunabilir? 
Özgür Başkaya: Özgür Tiyatro amatörlüğü “seçmiş” bir tiyatro. Zaten 25-26 senedir ayakta kalmamızı sağlayan nedenlerden bir de bu. Bu mahiyette aslında koronavirüs salgınında birçok tiyatronun çektiği “ekonomik” sancıları çekmedik. Ancak en azından depo kiramız var. Onu da genel sanat yönetmenimiz şimdilik çözüyor. 
Sürecin olumsuz etkilerini telafi etmek kanımızca zor. Salon oyunlarımızın oynanamaması en büyük sorun.. Aslında şu anda bir düşünme-tartışma ve geçiş sürecini algılayıp kolaylaştırma aşamasındayız. Farklı fikirler mevcut. Belediyelerin olumlu-olumsuz teklifleri var. Ancak net bir tutum alabilmiş değiliz açıkçası. Biraz bekleyip göreceğiz herhalde.. .
Son birkaç yıldır “nicel” büyüme düşüncenize-tespitinize katılmıyoruz. Özgür Tiyatronun belirli bir izleyicisi var. Daha çok “sol” tandanslı izleyiciler. Onlarda da pek artış olduğu söylenemez.
Tiyatro emekçilerinin diğer emekçilerden pek farkı yok. Eğer bir korunma yaşayacaksak hep beraber yaşayacağız. Buradaki temel sorun emekçilerin örgütsüzlüğü ve bunun sanat alanına da sirayet etmesidir ancak bu uzun ve burada tartışılması sanırım uygun olmayan bir durum. Ayrıca bu başlıkla sizinle bir söyleşi yapmak ve okuyucularınızla paylaşmak isteriz.
Yavuz Pak: Koronavirüs felaketinin, ekonomiden politikaya, sağlıktan eğitime toplumsal yaşamın pek çok alanında köklü değişimlerin önünü açacağı, dünyanın eskisi gibi olmayacağı söyleniyor. Sizce, bu süreç, Türkiye’nin -tiyatro alanında sübvansiyonları belirleyen- kültür politikalarında, ya da daha genel anlamda devlet-tiyatro ilişkisinde bir değişimin başlangıcı olabilir mi? 
Özgür Başkaya: Sürecin yeni bir aşamaya girdiği her kesimin malumu. Seyircisiyle buluşamayan tiyatro, tiyatro değildir. Tiyatronun olmazsa olmaz iki asalı var: “Oyuncu ve Seyirci”. Gerisi önemli, ancak tali şeylerdir. Sadece teknik olarak değil,  ( Dekor, kostüm,aksesuar,ışık, efekt, müzik vb.) sanatsal olarak da (Tüm tasarımcılar, dramaturg, yönetmen vb.) talidirler. Aslolan iki şey bizi belirler. “Seyircisiz oyun, oyuncusuz oyun olmaz.”. 
Velhasıl izleyiciyi bulmak konusunda yeni arayışlar bir zorunluluk. Ben (Özgür Tiyatro’nun Genel Sanat Yönetmeni olarak) kendimi bu konularda tutucu hissediyorum. Bu nedenle açılımları arkadaşlarıma bırakmayı uygun gördüm. Ne yaparız-ne ederiz, daha çok onların tasarrufunda. Ancak bir geçiş aşamasında olduğumuzun hepimiz farkındayız. Alternatif çözüm önerilerini değerlendiriyoruz. 
Devlet-Tiyatro ilişkisinde ise, dünyada belirli farklılaşmaların yaşanacağı, Avrupa merkezli sosyal olmaya çalışan devletlerde farklı etkileşimlerin olacağı bizim tarafımızdan bekleniyor. Avrupa merkezli bir bakış açısını reddeden tiyatromuz, her ne kadar batılılaşma, çağdaşlaşma, hattı zatında kalkınma paradigmalarına karşı olsa da, oralarda olumlu bir değişimin olabileceğini düşünüyor. 
Ancak bizim ülkemizde, son çıkan yönetmelikte olduğu gibi, (ki bakınız:http://www.tiyatrodergisi.com.tr/devlet-neden-amatorleri-istemez.html ) Türkiye’deki devletin sanatla filan işi yoktur. Onlar göstermelik şeylerle göz boyamak dışında tiyatro sanatıyla ilgilenmezler. Bir düşünün acaba Cumhurbaşkanı ya da Bakanlar, hâttâ Kültür Bakanı, hayatında kaç kere tiyatroya gitmiş?!
Devletten beklenti, tecimsel kaygılar dışında “ahmakçadır”. Biz ahmak değiliz ve rezaleti teşhir etmenin görevlerimizden biri olduğuna inanıyoruz.
Yavuz Pak: Salgın sürecinde tüm topluma evde kalınması salık verilirken, milyonlarca işçi, emekçi hastalık riskiyle sokağa çıkarak çalışmak durumunda kaldı. Bu durum, ekonomik tercihler kadar, meslek örgütlerinin ve sendikaların zayıflığı olarak yorumlandı. Sizce, koronavirüs süreci tiyatrolar ve tiyatrocular için, asgari müştereklerde buluşmayı ve mesleki dayanışmayı inşa ederek sorunlarının çözümü için bir örgütlü bir mücadele vermenin önünü açabilir mi? 
Özgür Başkaya: Koronavirüs süreci tiyatrolar ve tiyatrocular için, asgari müştereklerde buluşmayı ve mesleki dayanışmayı inşa ederek sorunlarının çözümü için örgütlü bir mücadele vermenin önünü açabilir.                                                                       Ancak önce bir konuşmaya dikkatinizi çekmek isterim: 
“Merhaba. Ben Özgür Başkaya Tiyatro yönetmeniyim.
İnsanlar ölüyor ve yaklaşan bir  felaket var.
Hükümet bunu bilmekte ve kendi iktidar ve kâr hırsı için bunu gizlemektedir.
Bunu bilen nice insan hükümetin korkusundan ifade edememektedir.
Sorunun böylesine korkunç olduğunu bilmesine rağmen muhalefet, muhalefet olmadığını göstermiştir.
Bu sadece Türkiye’de değil, neredeyse bütün dünyada böyledir. Uygarlık bir çöküşün arifesinde bulunuyor.
Toplum  insanların ölmemesi, kurban verilmemesi için, en büyük fedakarlıkları yapmaya, dayanışmaya hazır olmalıdır.
Derhal genel ve istisnasız bir sokağa çıkma yasağı koyulmalıdır.
Sokağa çıkma yasağı anından itibaren, tüm ekonomik faaliyetler, borçlar, alacaklar, kiralar velhasıl bütün ödemeler dondurulmalıdır. Yaani tabiri caizse zaman dondurulmalıdır. 
Devlet, her yurttaşa eşit olmak üzere, temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir para vermelidir. 
Yani tüm yurttaşların eşitlenmesi, elde var olan ürünlerin tüm yurttaşlara eşit olarak dağıtılması temel hedef olmalıdır.
Bu: insanlara moral motivasyon, özgürlüksüz dünyada eşitliğin güzelliğini hissettirecektir.
İnsanlığın kurtuluş şansı. örgütlü emekçilerin eline geçmiştir. 
Bırakmamak gerekir.”
Yani eski bir tahlil vardır, ” Faşizm birleştirir” diye. Ben de size “koronavirüs birleştirebilir” demek istiyorum.
Yavuz Pak: Tiyatronun asal bileşeni olan “seyirciye”, bugün zor durumda olan diğer asal bileşenini temsil eden bir “oyuncu” olarak ne söylemek istersiniz? 
Özgür Başkaya: Tüm alanlarda örgütLenin. Kaderinizi devlete bırakmayın. Hayatınıza sahip çıkın. Çocuklarınıza ve gelecek kuşaklara sahip çıkın. Tüm bunları yaparsanız zaten tiyatroyu da sahiplenecek, koruyup kollayacaksınız. Çünkü tiyatro “siz her ne kadar şimdilik bunun farkına varamasanız da” yaşamımızın temel kaynaklarından biridir. Ontolojik olarak sosyal olan insan aynı zamanda teatraldir de. İnsan olmak öğrenilen birşeydir. Doğduğunuzda insan olmazsınız. Homo Sapiens olursunuz. Halbuki insan olmak için “Homo Sapiens Sapiens” olmak gerekir. “Diğer canlılardan ne farkım var?” sorusunu soruyor olabilmek insanın şanslarından biri. Örneğin bir kediden. Onlarda yemek yiyor, sevişiyor, uyuyor. “E benim insan olarak nasıl bir farklılığım var” sorusunu sormak gerek. Bu insanı hareketlendirecektir. Eylem tiyatronun doğal kaynağıdır. Bu arada insanı yüceltmiyorum. İnsanlar dünyanın sahipleri değil, ahmakça buna inanıyorlar sadece. Tüm canlıların eşit olduklarına inanıyor ancak insanın “Tiyatro Yapmak” gibi bir ayrıcalığı olduğuna dikkat çekmeye çalışıyorum. Yaşasın insan yaşasın tiyatro!
Yavuz Pak: Çok teşekkürler…Sevgiler.
Özgür Başkaya: Fikirlerimizi açıklama şansını bize verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Sevgi ve saygı bizden de…
Hamiş: http://www.tiyatrodergisi.com.tr/ozgur-baskaya-devletten-beklenti-tecimsel-kaygilar-disinda-ahmakcadir.html

DEVLET AMATÖRLERİ NEDEN İSTEMEZ..

DEVLET AMATÖRLERİ NEDEN İSTEMEZ..
Böyle bir yazıya başlarken ilk düşündüğüm şey şu oldu. Biz üvey evlat mıyız.. Devletin “amatörlük” üzerinden gelen korkusunu anlamak mümkün. Çünkü devlet bütün çözümlemelerini antinomik ve ekonomist bir perspektifle hayata geçirmeye çalışır ve aslında bu anlamda amatörlüğün argümanlarından çekinir.
Peki nedir bu amatörlük..                                                                                      Aslında kişisel gelişme sürecimde bu konuyu “teatral” olarak sınırlamışım.  Şenol Tiryaki, Yaman Altınok, Turgay Ön, Avni Kalkan vb..                                                  Özellikle Nurhan Karadağ. Tiyatro Bölümünde hocam; rejileri ve perspektifi ile..                                                           
Ancak aslına bakarsanız “Amatörlük” bilincimin gelişmesini açımlayan kişi, babam saydığım Şenol Tiryaki’dir. Tam da bize dayatılan heveskâr, acemi, özençli diye bildirilenlere karşı. Çünkü bilmeden amatörlüğe ahkâm kesenlerden tutun da “amatörlüğü” hor görenlere karşı net tavır söylememin mimarıdır Şenol Tiryaki..                              
Lâkin yıllar geçtikçe, araştırmalarımı derinleştirdim. Öncelikle ilk keşfettiğim şey amatörlükle beceriksizliğin aslında yanyana durmadığı yada işe yeni başlamanın getirdiği toyluk olmadığı yönünde oldu. Sevgili Nedim Yıldız’ın da bunda payı büyüktür. Yıllarca turnelerde yaptığımız sohbetler bile bu süreci açımlar..                                         
Sonuçta: Amatör’ün “AMARE” kökünden geldiğini; “aşkla yapan, gönül bağıyla bağlanan”demek olduğunu öğrendim.
Ha bu arada şimdi ki TDK Sözlük’üne bakarsanız  cehaletin teşhiriyle karşılaşırsınız.
Gerçi bu hükumette bunları tartışmak da saçma. Çünkü tartışmaya bile tahammülleri yok..  ÇÜNKÜ BİLİM TARTIŞMAYI-SINIRSIZ TARTIŞMAYI GEREKTİRİR.                        Bunlar ise dogmatizm üzerine hayatlarını sürdürüyorlar..                                                          
Sonra bunun sadece Tiyatro ile sınırlı olmadığını, bu perspketifin bir yaşam biçimi olduğunu, buna uymanın çok zor olduğunu da içselleştirdim ve kafayı buna taktım. Zordu; ancak hayatın sırrıydı.. 
Gergin başladığım konuyu biraz rahatlatayım: “Ben Amatörüm” dediğimde söylemek istediğim aslında tek şey var. “Aşkla yaptığım, gönül bağıyla bağlandığım.” ..                                                                                                                                          Velhasıl öncelikle belirtmek gerekir ki acemi, heveskâr, özenen anlamlarına GELMEZ bu söz. TDK’de gelir aslında gelmez..
Amatörlük bir seçimdir. Bir yol arkadaşlığıdır, bir sevdadır..
Öğrencilerime “ben amatörüm “ dediğimde gülümsüyorlardı. Hattı zatında biri şöyle demişti: Hocam siz onlarca oyun yönettiniz, yine onlarca oyunda oynadınız, Tiyatro Bölümü mezunusunuz. Yani amatör müsünüz.. Evet dedim ona ben amatörüm ve bu (senin vizyonunda) gurur duyulacak bir şey..             
Profesyonelliğe giden yolda bir basamak değil ki amatörlük. İnsanı alıklaştırıp, ahmaklaştırmada dizilerde oynamanın bir geçiş aşaması değil ki. Reklamlarda dünyayı çöpe dönüştüren bir etkinlik de değil.
Bu girizgahtan sonra, daha önce “Amatörlük” üzerine yazdığım yazıyla    “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” Kültür Bakanlığının 5 Mayıs 2020 tarihli         “Özel Tiyatroların Projelerine Yapılacak Yardımlara İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” isimli Resmi Gazate’de yayınlanan 31118 sayılı Kanun maddesi hakkında birkaç söz söylemeyi, eski “Türkiye Amatör Tiyatrolar Birliği-ATÜK” başkanı olarak uygun görüyorum..
Şimdi biraz netleşelim.. Yazının başlığına dönelim.  
Bizleri (Amatörleri) neden istemez Devlet;                                                                “Hans Schweikart”ın çok önem verdiğim şu sözünü sizlerle paylaşarak başlayayım. «Tiyatro, seyircisine kendi yaşamındaki bilmediği şeyleri, daha doğrusu bilmekten kaçındığı (kaçırtıldığı-Ö.Başkaya) şeyleri göstermekten sorumludur…»
Hah şimdi hakikate dönmeye başladık.. İşte sırf bu yüzden bile bizi istemez devlet..
Bizlere değişimi, tartışmayı, sorgulamayı göstermeyen (hatta bizleri bunların aksine sürükleyen) bir tiyatro dayatılmaktadır. 
Tiyatro, verili ortamın sürdürülmesine yaramayacak ve devrimci dönüşümlere engel teşkil edecek bir konuma bilerek sürüklenmiştir.                                                           
Yeniyi aramayan, öz-biçim ilişkisinin emekçi kesimlerdeki anlaşılır etkisini koparan, sorgulatmayan, ezilen kitlelerin uzağında (onların dili olmayan) bir tiyatroyla karşı karşıyayız, karşılaştırılıyoruz.                                                                                      
Süslü, içi boşaltılmış, koflaştırılmış… İşte Kültür Bakanlığı’nın istediği “TİYATROLAR” bunlardır ve bunlar desteklenir.
Gelelim şimdi Kültür Bakanlığı’nın “Amatör”lere yardım vermemesinin nedenlerine, korkularına..                                                                                                  (AYMAZLAR İÇTEN İÇE YAPARLAR BUNU, DEVLET ADAMI OLDUKLARINDAN..)
İçi Bilerek Boşaltılan Kavram: Amatörlük
Sözlüklerdeki «Amatör» kavramına bakarsak; para kazanma amacı olmayan, acemi, özençli, heveskâr gibi mesnetsiz açılımlarla karşılaşırız. Aynı sözlükler «profesyonel» i-de; kazanç sağlama amacıyla bir işi, bir mesleği yapan, uzman kişi diye tanımlarlar.
Bir kere, para kazanma-kazanmama tartışması açılımı başlı başına düşüncesizlik ve bilinçsizliktir.
Kafaları şöyle işliyor.. «Amatör para kazanmaz!»                                                      Niye kazanmasın? Amatör bir sonraki oyunun dekoru ya da ışığı için dilencilik mi yapacak? Sistemin ve işçiliğin Makyavelist dayatmalarıyla onursuz işlere mi yönelecek? Çalıp çırpacak mı?                                                                                  Amatör tiyatrocunun evet para beklentisi yoktur. Ama bu tiyatrosu için kazanmayacağı anlamına gelmez.
Bu genel olarak “kapitalistlerin” korkusudur. Ya “amatörler” de paya ortak olmak isterlerse..                                                                                                            Her-şeyi paraya endeksledikleri için, paradan bağımsız herhengi bir oluşum onların işine gelmez.                                                                                                          İşte örnek genel olarak konumuzun mihenk taşı: “Amatör Tiyatro.”                                                
Ben ve yol arkadaşlarım AMATÖR..                                                                          Bizim işi bilmediğimizi sanıyorlar.                                                                            Ancak “amatörlük bilinci” kapitalizme vurulmuş en büyük darbelerden biridir..
Amatörler deneyseldirler, experimentaldirler ve yeniye açtırlar. Ancak sistemi en az profesyoneller kadar bilirler..                                                                                  Genelde profesyoneller maddi olarak kazanamaz.                                                      Bizim çok şükür kazanma derdimiz yok ya, anlaşılalım diye söylüyorum. Velhasıl zormuş bu “amatörlük” sevdası da..
Gelelim “Amatör” kavramının kazanımlarına.. Geçim derdini sağlama tasası olmadığı için ekonomik sorunlarla uğraşmaz amatör.                                                              Ancak görüldüğü üzere bu ona yeni özgürlük alanları açar. Yaratıcılığını geliştirir.     -Ekonomik manipülasyonlara boyun eğmeyeceği için, çalışma alanı artar.
Gelelim Kültür Bakanlığı’nın yeni yönetmeliğine..
Kültür Bakanlığı kurulduğundan beri desteklenen amatörler artık desteklenmiyor. Neden diye sorsanız ne yanıt verirler bilemem ama bildiğim asıl şey, “kapitalist ekonomideki yeriniz nedir” sorusuna yanıt veremediklerindendir.                                Halbuki biz bu soruya sert ve net yanıt veririz ancak beklemeyi öğrenmeye çalışıyorum..                                                                                                          “Amatör Tiyatro” akla gelince önce en önemli unsurlara bakmalı.                              Biliyorum bu pandemi sürecinde işimiz zor.                                                              Ama farkediyorsanız süreç sonrasına güçlü girmeye çalışıyoruz.
Burada farklı bir tartışma tekrar gündeme geliyor. Kim Profesyonel..                          Buna yanıt için sizi kısa süre bekletip “Amatörlük” kavramına geri dönerek neyin ne olduğunu anlatmayı tercih ediyorum: AMATÖR: Seyircisini ve kendini değiştirip yarının güzel, eşit, özgür dünyasını kurmaya çalışan, hayatını dramaturgiye, oyunculuğa, rejiye vermiş bir tiyatro emekçisidir.                                                                                                                            Kavramları iyi kullanmak gerekir.
Bizim gerçek amatörlerden öğrendiğimiz; ustalarımızın, abilerimizin anlattığı amatör: “Aşkla Yapan-Gönül Bağıyla Bağlanmış” demektir.                                                                                                                                
İsteyen, sevendir amatör. Ve sevmek de, istemek de sözle olmaz. Emek vererek, aşık olarak, kendine, işine, toplumuna saygı duyarak olur.
Biraz daha sertleşiyorum ama elbette amatör olmayanlara..                                      
Amatörlük bir seçimdir..                                                                                                  Bir basamak değildir.                                                                                                      Profesyonel olmanın merdiveni değildir amatörlük.                                                      Kötü ve insanı ahmaklaştıran dizilerde oynamak için kendini gösterme perdesi değildir.                                                                                                                          Kısa yoldan ünlü olma, bol paraya, şöhrete kavuşmanın yolu değildir. Reklamlarda benliğini, sanatçı ahlâkını, mal satmanın bir aracı olarak kullanmak için geçilecek bir yol hiç değildir.
Tüm bunların dışındadır amatörlük. Seyirciyi değiştirme-dönüştürme çabasıdır.            Ülkesini ve dünyayı sorgulatma, olanı biteni,yoksayılanı,üstü kapatılanı, velhasıl gerçeği anlamaya/anlatmaya çalışma işidir.
Doğal bir kaynaktır amatörlük. Halkların suyudur. İçtikçe, yaşadıkça geliştiren, gelişen…
Hiçbir yere yaslanmadığı için ne kişilerin, ne kurumların, ne devletin güdümünde değildir. Olmamalıdır..                                                                                            Hiçbirinin sansürüne izin vermez. Bildiğini söyler.                                                      Özgürlüklerin evinde oturduğunu bilir ve ne sansürcülere ne de otosansüre izin verir.                                                                                                                            Yiğitliktir Amatörlük…
Ayaklarını sağlam basar, yaşama tanıklık eder. Yaşamı değiştirip dönüştürmeye çalışır. Eşitsizliğin üstüne gider.
Demokrasi kültürünün tiyatrodaki belkemiğidir amatörlük.
Özgürlükçü ve özerktir. Tüm bunlar değilse amatör de değildir. Tüm bunlar için çabalamıyorsa yoktur. Sıradandır.
Hâlbuki feda eden olmalıdır. Ortaya koyan olmalıdır. İnsan için olan olmalıdır.
Yeniliğiyle, deneyselliğiyle, sistem dışındalığıyla “devrimcidir” amatörlük. Olmalıdır.
Karl Marks’ın bilim hakkında söylediği bir sözü affına/affınıza sığınarak sanat hakkında uyarlayıp söylemek istiyorum: «Sanat, kendimiz ve insanlık için çalışmaktır/yapmaktır. Sanat bencil bir zevk olmamalıdır. Sanat çalışmalarına kendilerini verme şansına sahip olanlar, bilgilerini ve yaşantılarını insanlığın emrine sunmakta birinci gelmelidirler.»
Şimdiye kadar anlattıklarımızdan devletin neden amatörleri yok saydığı-istemediği anlaşılmaktadır. Çünkü “piyasa ve onun argümanları” amatörlük tanımına girmez.        Bu bağlamda “önce kerhen” yapılan yardımların şimdi yok edilmesi aslında sınıf savaşımının bir göstergesidir.                                                                                            
Kapitalistlerin amatörlerden korkmaları doğaldır.                                                              Çünkü amatörler yapıları gereği Anarşisttirler.                                                                Ve anarşi, komün kadar korkulacak bir tehlikedir.
Resmi Gazetede yayınlanan 3. Ve 6. Maddeyle “Amatör Tiyatro” yu yek ile yeksan eden devletin ne yapmak istediğini, rezilliğini, çapsızlığını                                                     700 yıllık deneyimiyle tehlikelerini, sizlere kısaca anlatmaya çalıştım.
Konuyu biraz genişleteceğim.                                                                                          Ve bunun yazının gücünü azaltacağını biliyorum. Yine de varolduğumuz süreç bizi az zamanda daha çok iş yapmaya zorluyor..
Gelelim Profesyoneller ile Amatörlerin ilişkisine..
Tüm söylediklerim üzerine profesyonelliği eleştirdiğim ya da yerdiğim düşünülebilir. Bu sanı doğru değildir.                                                                                                                  
Profesyonellerin de ülkelerinin sanat kültürlerinde, Marks’ın söylediği “asıl amacı unutmadıkları, etik değerlerini kaybetmedikleri” sürece, bu manada çok önemli yerleri olacağına inanıyorum…                                                                                         
Ancak ekonomiden, burjuva yaşantısından ve devletten bağımsız olamamaları gerçeğinin de önlerinde önemli bir handikap olacağını belirtiyorum. (Bu durumun amatörlüğün temel artılarından ve özgürlük alanlarından biri olduğunu düşünüyorum…)
Ayrıca dünya genelinde profesyonellerin amatörlere yakıştırması olan  «sahneye çıkan seyirciler» yaftasına amatörlerin izin vermemeleri gerekmektedir.                                                                                                                                           
Bu izni vermemelerinin temel koşulları ise eğitim ve örgütlenme sorunsallarında yatmaktadır. Anlaşılan o ki daha çok çalışmalıyız..
Amatörlükle profesyonelliğin ayrımının temel tavrını sistemde, kapitalizmde aramak gerekmektedir.                                                                                                                      
Sanat bir kendini ifade etmedir. O zaman burada iş bölümünden bahsetmek; «önce para kazan, zamanın kalırsa oyalanacağın birşeyler bulursun, biz buluruz» demek, işte kapitalizmin işidir.                                                                                                
Ekonomik etkinliği baştacı edip, çok para kazanmaya özendiren kapitalist sistem; para kazananlar profesyonel, diğerleri amatördür demektedir.           . İnsanları kategorileştirme, ücretli köleler haline getirme düşüncesinin ürünü ve uzantısıdır bu yaklaşımlar.
Bilindiği yada bilindiği sanıldığı üzere, yabancılaşmış; kendine, topluma, ailesine, hatta cinselliğine yabancılaşmış bireyler oluşturmak sistemin istediğidir ve işidir. Bu türden insanların yetişmesi-yetiştirilmesi egemenlerin ekmeğine yağ sürmedir.                                                                                                                                             
Bir avuç azınlığın, yoksul insanlığı köle gibi kullanması, çokuluslu şirketlerin sermayelerine sermaye katması, insansızlaşma, insani değerler avıdır kapitalizm.
Söylendiği aldatmacı gibi, sanatçıların politikayla uğraşmamaları gereği, kandırmacanın ilk ve önemli yollarındandır. Kapitalizm tiyatroyla uğraşırken, istediği oyunları oynatırken, egemenliği için tüm dalavereleriyle, kandırmacalarıyla oyunlar oynarken; işine gelmediğinde tiyatroları, metinleri sansür edip tiyatrocuları derdest edip içeri attırırken sanat-politika birbirleriyle ayrı değil de; çirkeflerini açığa çıkarken mi sanat-politika ayrı şeylerdir. Buna artık ancak ahmaklar inanır.                                                                                        
Bilinsin ki “Amatörler” ahmak değillerdir.
Kültür Bakanlığı “Amatör Tiyatroları” yok sayarak iki temel nedenle işlevini yerine getirmiştir. Birinci neden; önemsemeyip yok saymak ve böylelikle ülke ekonomisinde yerlerinin olmadığını amatör tiyatroculara hissettirmek, ikinci neden ise; politik bir muhalif duruşun önünü baştan kesmektir.
Anlamadıkları şeylerden biri tiyatronun para için yapılamayacağı, ikincisi ise ne kadar önünü keserseniz kesin gerçek-amatör tiyatronun sizi alnınızın çatısından vuracağı gerçeğinin önüne geçemeyeceğinizdir.
«Sanatın ve düşüncenin baskılardan kurtuluşu; bu baskıya maruz kalanların örgütlenmesi ve bunun sonucunda özgürleşmesi ile olacaktır».
Tiyatronun Yarını: Örgütlü Amatör Tiyatrolardır!..
“ Başka ne diyeyim ki..”.
Özgür Başkaya..
Mayıs 2020