5 Haziran 2020 Cuma

Devletten Beklenti, Tecimsel Kaygılar Dışında Ahmakçadır.

Tiyatro Tiyatro Dergisindeki mülâkatı sizlerle paylaşıyorum.
Dünyayı sarsan korona virüs salgını 11 Mart itibarıyla “resmen” ülkemize de giriş yaparak ekonomiden toplumsal yaşama, politikadan sanata yaşamın tüm alanlarını sarstı. Seyirci ve sahnelenen oyun sayılarının ivmelendiği bir sezonunun bitimine daha aylar varken, salgın nedeniyle birdenbire tiyatrolar kapandı; tiyatrocular da seyircileriyle birlikte evlerine kapanarak ne zaman biteceği bilinmeten bir karabasanın içinde buldular kendilerini…
 
Büyük bölümü prekarya koşullarında (sigortasız, esnek mesai saatleri, yevmiye usulü çalışma, süreksiz ve düşük gelirli işler) yaşayan tiyatro emekçileri, kendi yağında kavrulmaya çalışan özel tiyatrolar, bodrum katlarındaki sahnelerinde bir sonraki oyunlarının bütçesini denkleştirmeye çabalayan  bağımsız tiyatrolar… Oyuncusundan kostümcüsüne, ışıkçısından dekorcusuna kadar binlerce tiyatro emekçisi bu salgınla birlikte çok ciddi ekonomik sorunlarla yüzyüze kaldılar…
Tiyatro… Tiyatro… Dergisi olarak, içinden geçtiğimiz pandemi sürecinde tiyatroların yaşadığı somut, maddi sorunları yansıtmak ve tiyatrocuların bu sorunlar ve çözüm önerileriyle ilgili görüşlerini kamuoyu ile paylaşmak amacıyla Pandemi Sürecinde Tiyatrolar” başlıklı bir söyleşi dizisi başlattık.
Bugünkü konuğumuz Özgür Tiyatro’dan Özgür Başkaya…
Yavuz Pak: Tiyatronuzun ekonomik yapısı koronavirüs salgınından nasıl etkilendi? Sürecin olumsuz etkilerini telafi etmek için neler yapmayı düşünüyorsunuz? Son birkaç sezondur tiyatroda yaşanan nicel büyüme, maddi anlamda tiyatronuzu bu türden olağanüstü süreçlere karşı dayanıklı kılacak kadar etkili oldu mu? Sizce tiyatro emekçileri bu sürecin yaratacağı ekonomik depremden nasıl korunabilir? 
Özgür Başkaya: Özgür Tiyatro amatörlüğü “seçmiş” bir tiyatro. Zaten 25-26 senedir ayakta kalmamızı sağlayan nedenlerden bir de bu. Bu mahiyette aslında koronavirüs salgınında birçok tiyatronun çektiği “ekonomik” sancıları çekmedik. Ancak en azından depo kiramız var. Onu da genel sanat yönetmenimiz şimdilik çözüyor. 
Sürecin olumsuz etkilerini telafi etmek kanımızca zor. Salon oyunlarımızın oynanamaması en büyük sorun.. Aslında şu anda bir düşünme-tartışma ve geçiş sürecini algılayıp kolaylaştırma aşamasındayız. Farklı fikirler mevcut. Belediyelerin olumlu-olumsuz teklifleri var. Ancak net bir tutum alabilmiş değiliz açıkçası. Biraz bekleyip göreceğiz herhalde.. .
Son birkaç yıldır “nicel” büyüme düşüncenize-tespitinize katılmıyoruz. Özgür Tiyatronun belirli bir izleyicisi var. Daha çok “sol” tandanslı izleyiciler. Onlarda da pek artış olduğu söylenemez.
Tiyatro emekçilerinin diğer emekçilerden pek farkı yok. Eğer bir korunma yaşayacaksak hep beraber yaşayacağız. Buradaki temel sorun emekçilerin örgütsüzlüğü ve bunun sanat alanına da sirayet etmesidir ancak bu uzun ve burada tartışılması sanırım uygun olmayan bir durum. Ayrıca bu başlıkla sizinle bir söyleşi yapmak ve okuyucularınızla paylaşmak isteriz.
Yavuz Pak: Koronavirüs felaketinin, ekonomiden politikaya, sağlıktan eğitime toplumsal yaşamın pek çok alanında köklü değişimlerin önünü açacağı, dünyanın eskisi gibi olmayacağı söyleniyor. Sizce, bu süreç, Türkiye’nin -tiyatro alanında sübvansiyonları belirleyen- kültür politikalarında, ya da daha genel anlamda devlet-tiyatro ilişkisinde bir değişimin başlangıcı olabilir mi? 
Özgür Başkaya: Sürecin yeni bir aşamaya girdiği her kesimin malumu. Seyircisiyle buluşamayan tiyatro, tiyatro değildir. Tiyatronun olmazsa olmaz iki asalı var: “Oyuncu ve Seyirci”. Gerisi önemli, ancak tali şeylerdir. Sadece teknik olarak değil,  ( Dekor, kostüm,aksesuar,ışık, efekt, müzik vb.) sanatsal olarak da (Tüm tasarımcılar, dramaturg, yönetmen vb.) talidirler. Aslolan iki şey bizi belirler. “Seyircisiz oyun, oyuncusuz oyun olmaz.”. 
Velhasıl izleyiciyi bulmak konusunda yeni arayışlar bir zorunluluk. Ben (Özgür Tiyatro’nun Genel Sanat Yönetmeni olarak) kendimi bu konularda tutucu hissediyorum. Bu nedenle açılımları arkadaşlarıma bırakmayı uygun gördüm. Ne yaparız-ne ederiz, daha çok onların tasarrufunda. Ancak bir geçiş aşamasında olduğumuzun hepimiz farkındayız. Alternatif çözüm önerilerini değerlendiriyoruz. 
Devlet-Tiyatro ilişkisinde ise, dünyada belirli farklılaşmaların yaşanacağı, Avrupa merkezli sosyal olmaya çalışan devletlerde farklı etkileşimlerin olacağı bizim tarafımızdan bekleniyor. Avrupa merkezli bir bakış açısını reddeden tiyatromuz, her ne kadar batılılaşma, çağdaşlaşma, hattı zatında kalkınma paradigmalarına karşı olsa da, oralarda olumlu bir değişimin olabileceğini düşünüyor. 
Ancak bizim ülkemizde, son çıkan yönetmelikte olduğu gibi, (ki bakınız:http://www.tiyatrodergisi.com.tr/devlet-neden-amatorleri-istemez.html ) Türkiye’deki devletin sanatla filan işi yoktur. Onlar göstermelik şeylerle göz boyamak dışında tiyatro sanatıyla ilgilenmezler. Bir düşünün acaba Cumhurbaşkanı ya da Bakanlar, hâttâ Kültür Bakanı, hayatında kaç kere tiyatroya gitmiş?!
Devletten beklenti, tecimsel kaygılar dışında “ahmakçadır”. Biz ahmak değiliz ve rezaleti teşhir etmenin görevlerimizden biri olduğuna inanıyoruz.
Yavuz Pak: Salgın sürecinde tüm topluma evde kalınması salık verilirken, milyonlarca işçi, emekçi hastalık riskiyle sokağa çıkarak çalışmak durumunda kaldı. Bu durum, ekonomik tercihler kadar, meslek örgütlerinin ve sendikaların zayıflığı olarak yorumlandı. Sizce, koronavirüs süreci tiyatrolar ve tiyatrocular için, asgari müştereklerde buluşmayı ve mesleki dayanışmayı inşa ederek sorunlarının çözümü için bir örgütlü bir mücadele vermenin önünü açabilir mi? 
Özgür Başkaya: Koronavirüs süreci tiyatrolar ve tiyatrocular için, asgari müştereklerde buluşmayı ve mesleki dayanışmayı inşa ederek sorunlarının çözümü için örgütlü bir mücadele vermenin önünü açabilir.                                                                       Ancak önce bir konuşmaya dikkatinizi çekmek isterim: 
“Merhaba. Ben Özgür Başkaya Tiyatro yönetmeniyim.
İnsanlar ölüyor ve yaklaşan bir  felaket var.
Hükümet bunu bilmekte ve kendi iktidar ve kâr hırsı için bunu gizlemektedir.
Bunu bilen nice insan hükümetin korkusundan ifade edememektedir.
Sorunun böylesine korkunç olduğunu bilmesine rağmen muhalefet, muhalefet olmadığını göstermiştir.
Bu sadece Türkiye’de değil, neredeyse bütün dünyada böyledir. Uygarlık bir çöküşün arifesinde bulunuyor.
Toplum  insanların ölmemesi, kurban verilmemesi için, en büyük fedakarlıkları yapmaya, dayanışmaya hazır olmalıdır.
Derhal genel ve istisnasız bir sokağa çıkma yasağı koyulmalıdır.
Sokağa çıkma yasağı anından itibaren, tüm ekonomik faaliyetler, borçlar, alacaklar, kiralar velhasıl bütün ödemeler dondurulmalıdır. Yaani tabiri caizse zaman dondurulmalıdır. 
Devlet, her yurttaşa eşit olmak üzere, temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir para vermelidir. 
Yani tüm yurttaşların eşitlenmesi, elde var olan ürünlerin tüm yurttaşlara eşit olarak dağıtılması temel hedef olmalıdır.
Bu: insanlara moral motivasyon, özgürlüksüz dünyada eşitliğin güzelliğini hissettirecektir.
İnsanlığın kurtuluş şansı. örgütlü emekçilerin eline geçmiştir. 
Bırakmamak gerekir.”
Yani eski bir tahlil vardır, ” Faşizm birleştirir” diye. Ben de size “koronavirüs birleştirebilir” demek istiyorum.
Yavuz Pak: Tiyatronun asal bileşeni olan “seyirciye”, bugün zor durumda olan diğer asal bileşenini temsil eden bir “oyuncu” olarak ne söylemek istersiniz? 
Özgür Başkaya: Tüm alanlarda örgütLenin. Kaderinizi devlete bırakmayın. Hayatınıza sahip çıkın. Çocuklarınıza ve gelecek kuşaklara sahip çıkın. Tüm bunları yaparsanız zaten tiyatroyu da sahiplenecek, koruyup kollayacaksınız. Çünkü tiyatro “siz her ne kadar şimdilik bunun farkına varamasanız da” yaşamımızın temel kaynaklarından biridir. Ontolojik olarak sosyal olan insan aynı zamanda teatraldir de. İnsan olmak öğrenilen birşeydir. Doğduğunuzda insan olmazsınız. Homo Sapiens olursunuz. Halbuki insan olmak için “Homo Sapiens Sapiens” olmak gerekir. “Diğer canlılardan ne farkım var?” sorusunu soruyor olabilmek insanın şanslarından biri. Örneğin bir kediden. Onlarda yemek yiyor, sevişiyor, uyuyor. “E benim insan olarak nasıl bir farklılığım var” sorusunu sormak gerek. Bu insanı hareketlendirecektir. Eylem tiyatronun doğal kaynağıdır. Bu arada insanı yüceltmiyorum. İnsanlar dünyanın sahipleri değil, ahmakça buna inanıyorlar sadece. Tüm canlıların eşit olduklarına inanıyor ancak insanın “Tiyatro Yapmak” gibi bir ayrıcalığı olduğuna dikkat çekmeye çalışıyorum. Yaşasın insan yaşasın tiyatro!
Yavuz Pak: Çok teşekkürler…Sevgiler.
Özgür Başkaya: Fikirlerimizi açıklama şansını bize verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Sevgi ve saygı bizden de…
Hamiş: http://www.tiyatrodergisi.com.tr/ozgur-baskaya-devletten-beklenti-tecimsel-kaygilar-disinda-ahmakcadir.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder